Haber Sesleri

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Bilgi
  4. »
  5. Gizemli Su Altı Şehirleri ve Batıkların Sırları

Gizemli Su Altı Şehirleri ve Batıkların Sırları

Haber Sesleri Haber Sesleri -
113 0

Su altı keşifleri, tarih ve arkeoloji meraklıları için heyecan verici bir alandır. Batık gemiler, antik şehirler ve ilginç heykeller, insanlık tarihi hakkında bize önemli bir bilgi sağlıyor. Bu makalede, sular altında kalmış birkaç gizemli şehir ve batıktan bahsedeceğiz.

Napoli yakınlarındaki Su altı antik kenti, Baiae, Roma İmparatorluğu döneminde VIP’ler tarafından ilgi gören bir tatil beldesiydi. Şehir, yıkımdan sonra sular altında kalmıştır. Mısır açıklarında bulunan SS Thistlegorm ise, İkinci Dünya Savaşı sırasında kullanılan bir yük gemisidir. Geminin içinde, savaş dönemine ait çeşitli araç gereçler ve mühimmatları bulunmaktadır.

Thonis-Heracleion, Mısır’daki kayıp şehirlerden biri olarak bilinir. Bu şehrin kalıntıları, su altında bulunduktan sonra arkeologlar tarafından keşfedilmiştir. Su altında, antik uygarlığa ait heykeller ve yapı kalıntıları da bulunmaktadır. RMS Titanic, ünlü batık gemilerden biridir. 1912 yılında yolcularıyla birlikte büyük bir trajedi yaşayan gemi, su altında korunarak kalmıştır.

Japonya’daki Yonaguni Sunken Ruins, antik bir kent olarak kabul edilir. 20. yüzyılda keşfedilmiş olan bu şehir, hala tartışmalara neden olmaktadır ve bazıları tarafından doğal bir oluşum olabileceği söylenmektedir. Son olarak, Baltık Denizi Anomalisi, batık bir gemi olup olmadığı konusunda uzun zamandır tartışmalara neden olan bir nesnedir. Bu gizemli nesne, hala keşfedilmemiş sırlar barındırmaktadır.

Sunken City of Baiae

Su altında bulunan eski şehirler ve batıklar, insanoğlunun merakını ve ilgisini her zaman çekmiştir. Napoli yakınlarındaki Baiae su altı antik kenti de bu gizemli şehirlerden biridir. MÖ 2. yüzyıl Roma İmparatorluğu döneminde, zengin ve ünlülerin yazlık tatil mekânı olarak kullanılan bu şehir, sıcak su kaynakları ve termal banyoları ile ün salmıştır. Ancak, aktif bir yanardağ olan Solfatara’nın patlaması sonucu, şehir yavaş yavaş suya gömülmeye başlamıştır.

Baiae, Roma İmparatorluğu’nun zenginleri ve aristokratlarının uğrak yeri olmuştur. Yeraltı tünelleri, süs havuzları ve lüks konakları ile ünlü olan bu şehir, depremler ve yanardağ patlamaları sonucu tamamen sular altında kalmıştır. Ancak, günümüzde su altında kalmış birkaç yapı hala keşfedilmekte ve araştırmacılar tarafından incelenmektedir.

  • Baiae şehrinin su altı kalıntıları, aslında bir kara parçası üzerine inşa edilmiş. Ancak doğal afetler sonucu yerini deniz altına bırakmıştır.
  • Şehirde, zenginlerin lüks sarayları, termal banyolar ve tiyatro gibi birçok yapı bulunuyor.
  • Bu su altı şehrinin, bir dizi heykellerinin su altında mükemmel bir şekilde korunduğu ortaya çıkmıştır.

Baiae su altı antik kenti, sırlarını günümüze kadar korumayı başarmıştır. Arkeologlar ve tarihçiler, bu gizemli şehrin tarihi hakkında daha fazla bilgi edinmek için çalışmalarını sürdürmektedirler.

SS Thistlegorm

SS Thistlegorm, 2. Dünya Savaşı sırasındaki İngiliz donanması lojistiği için gönderilen bir gemiydi. 1941 yılında, bir Alman saldırısı sonucu Kızıl Deniz’in tabanına gömülmüştü. Ancak, 1950’lere kadar kimse geminin yerini bilmiyordu. 1956’da Jacques Cousteau ve ekibi gemiyi keşfetti ve bugün dalış turistlerinin popüler bir bölgesi haline geldi.

Gemi çok sayıda askeri malzemeyi taşıyordu, ancak aynı zamanda sıradışı yükler de taşıyordu. Geminin kargosunda, motosikletler, arabalar, kamyonlar, hatta bir lokomotif bile vardı. Dahası, geminin içinde birçok kişisel eşya da vardı. Muhtemelen en ilginç yüklerinden biri, ünlü solcu yazar Orwell’in Geçmişin Peşinde adlı kitabının 800 kopyası oldu.

Yükler Miktar Açıklama
Makine yedek parçaları 256 kutu Denizaltı bileşenleri içeriyor.
Savaş ürünleri 30 bisiklet, 2 uçak, 2 arkış, 1 traktör Ordu için
Kişisel eşyalar Bisikletler, Kitaplar, Plaklar, Tüketim malları Mürettebatın özel malzemelerini içerir.
Diğer Lokomotif, Motosiklet, Arabalar, Kamyonlar Askeri lojistik için gönderilen malzemeler.
  • Gemide taşınan sivil malzemelerin bir kısmı mühendis birliği için tasarlandı.
  • Orwell’in Geçmişin Peşinde adlı kitabının 800 kopyası da gemideydi.
  • Gemi, İskenderiye’ye doğru ilerlerken saldırıya uğradı ve tarihe gömülmüş bir mücevher olarak kaldı.

Thonis-Heracleion

Mısır’ın doğu sahili boyunca, Batı Nil Deltası’nın yaklaşık 32 km doğusunda yer alan Heracleion, Antik Mısır’ın önemli bir şehriydi. Adını, Yunan mitolojisindeki Herakles’ten almıştır. Bu antik şehrin görkemiyle dolu geçmişi, antik dünya ve günümüz arkeolojik araştırmaları için büyük önem taşıyor.

Thonis-Heracleion, MÖ 5. yüzyılın sonlarında Rhakotis şehri (modern Mısır’ın Başkenti Kahire’nin yer aldığı yer) tarafından inşa edildi. MÖ 3. yüzyılda, şehir bir tsunami tarafından yaklaşık yüz metre sular altında kalmıştır. Bu nedenle, Thonis-Heracleion, Yunan Mitolojisi’nde kayıp şehriyle de bağlantılıdır.

Şehir, 2000 yıl boyunca denizle birlikte yok oldu ve yüzeyde hiçbir şey bırakmadı. 1999 yılında araştırmacılar, denizaltı araştırması sırasında Thonis-Heracleion’un kalıntılarını buldu. Bugün, Thonis-Heracleion, Firavunlar döneminden kalma antik denizciliğin merkezidir ve Mısır’ın batı kıyısı boyunca ticari bir rotanın parçası olarak varlığını sürdürürdü.

Şehir; para, Mücevher ve tekstil onarımları için kasaları, batıkları, tapınakları, heykelleri ve mumyalara ev sahipliği yapmaktaydı. Aslında, Thonis-Heracleion, tarihi açısından önemli olan, üst üste binen birçok uygarlık yaklaşık iki bin yıl boyunca su altında kalmıştır.

Arkeologlar, Thonis-Heracleion’da keşifler yapmaya hala devam ediyorlar. Bu antik şehir, MÖ 1. binyılda İskenderiye ve Kahire’nin merkezinde ticaret yapmış bir yerdi ve bugün günümüz dünyasına önemli bir gösterge olarak hizmet ediyor.

Antikçagda bulunan ilginç heykeller

Antikçağ döneminde yapılan bazı heykeller, yıllarca su altında kalarak günümüze kadar gelebilmiştir. Bu heykellerin korunabilmesi için zaman içinde doğal bir yapı oluşmuştur. Bu yapının önemli bir bölümü, okyanuslardaki dalgaların baskısıdır. Bilim adamları, su altı yerleşimlerinin varlığı ile birçok heykel ve yapıların su altında korunabilmesi arasında bir ilişki olduğunu keşfetmişlerdir.

Yunancada “yosun” anlamına gelen “Pteropoda” da yosunun heykellere zarar vermesini engelleyen bir koruyucu ortamın olduğunu belirtir. Bunun nedeni, yosunun olağanüstü bir hızla büyümesidir ve organik yapıların çoğunu kaplar. Ancak su altında, kalıntıların çevresindeki ortam yavaş yavaş bir beton sertliği kazanır. Bu, heykellere yapışan su yosunlarına karşı bir koruma sağlar.

Antik çağda yapılmış birçok heykel, su altında korunarak bugüne kadar ulaşmıştır. Bu heykeller, sürekli temas halinde olan deniz suyuna rağmen yaklaşık 2500 yıldır neredeyse mükemmel şekilde korunmuştur. Bunların bir kısmı, seramik ve bronz olarak yapılmıştır. Bugün, su altındaki araştırmalar günümüze kadar çok miktarda eski eserin ulaşmasına imkan sağlamaktadır.

Sonuç olarak, su altındaki antik kent kalıntıları ile birçok heykelin keşfedilmesi, tarihe ışık tutan değerli bilgiler sağlamaktadır. Bu heykellerin korunabilmesi için zamanla oluşan doğal yapının önemi, günümüzdeki bilimsel çalışmalarla anlaşılmaktadır.

Batık gemide bulunan ne yazık ki kaybolan hazineler

Batık gemilerin dibe gömülmelerinden etkilenebilecek değerli yükler içerdiği bilinmektedir. İkinci Dünya Savaşı sırasında torpidolanmış olan SS Thistlegorm’un batığı da bu duruma örnek gösterilebilir. SS Thistlegorm, 1941’de Kızıl Deniz üzerinde hareket halindeyken sualtı mayını ile çarpışarak batmıştır. Yük gemisi, İngiltere’den Mısır’a askeri malzeme ve araç taşıyordu. Batık gemi, 1956 yılında keşfedildi. İçindeki yükler arasında; tanklar, motosikletler, jipler, tüfekler, tomalar, cephane ve hatta bisikletler yer almaktaydı.

SS Thistlegorm’un yüklerindeki çeşitlilik, onun ne kadar önemli bir tarihi mirasın parçası olduğunu gösteriyor. Mısır’daki batık sitelerin bazılarının, turizm faaliyetleri için kullanıldığını unutmamalıyız. Ancak, tarih meraklıları her zaman sularda keşfedilmemiş yeni yerlerin peşinde koşmaktadır. Sualtı arkeolojisi, insanların geçmiş hakkında daha fazla bilgi sahibi olmalarını sağlar. Kayıp hazinelerin, yıkılmış antik şehirlerin, heykellerin, kuyumcuların, yelkenli gemilerin, savaşların ve diğer tarihi olayların izlerini keşfetmek ilginç bir macera olabilir.

RMS Titanic

RMS Titanic, bir zamanlar dünyanın en büyük yolcu gemisiydi. 1912 yılında, ilk seferinde New York’a gitmek üzere Southampton’dan yola çıkarken Karadeniz’e çarptı ve sadece 2 saat 40 dakika içinde battı. Bu acı verici olayda 1.500’den fazla insan hayatını kaybetti. Geminin farkında olmayan buz dağı ile çarpışması, bu trajedinin nedeni olarak bilinir.

1955 yılında, bir Amerikan araştırma ekibi, Titanic’in enkazının yerini belirledi. O günden beri, birçok keşif seferi, geminin kalıntılarını incelemek ve tarihi detaylarını öğrenmek için düzenlendi. Enkazın keşfi, bir savaş sonrası alışkanlık olan sonar teknolojisinin ne kadar etkili olabileceğini göstermiştir.

Bugün, Titanic’in kalıntıları Atlantik Okyanusu’nun dibinde yatıyor. Dalışlar, bazı insanların kalıntıların üzerindeki metal parçaları çalması nedeniyle denetlenmektedir. Ancak 2019 yılında, bir denizaltı, titanic’in kalıntılarının daha önce görülmemiş bir yüksek çözünürlüklü görüntüsünü çekti. Bu keşifler, geminin kalıntılarının zamanla çürüyerek kaybolacağı gerçeğini gösteriyor.

Yonaguni Sunken Ruins

Japonya’da yer alan Yonaguni Sunken Ruins, birçok arkeolog ve bilim insanı tarafından antik bir kent olarak kabul ediliyor. Su altında yer alan bu yapıların muhtemel yapısı ve sırları birçok tartışmaya neden olmuştur.

Yapıların yapım tarihi hala net olarak bilinmemekle birlikte, bazı araştırmacılar tarafından M.Ö. 10.000 yılına kadar uzandığı düşünülmektedir. Yapıların muhtemel yapısı, piramitler, tapınaklar ve heykeller gibi antik uygarlıklara özgü yapılarla benzerlik göstermektedir.

Yonaguni Sunken Ruins’in gizemi sadece yapısında değil, kökeninde de yatmaktadır. Bazı bilim adamları, yapıların doğal kaya formasyonlarının şekillendirilmesi sonucu oluştuğunda ısrar ederken, diğerleri inşa edilmiş yapılara işaret ediyor.

Yapıların yapım amacı da tartışmalıdır. Bazı bilim insanları bölgedeki güneşin doğuşu ve batışını kutladığı düşündükleri bir tapınak olduğunu öne sürerken, diğerleri ritüel amaçlı yapıldığına inanmaktadır.

Yonaguni Sunken Ruins’in sırları, bilim adamları tarafından hala çözülebilmiş değil. Ancak, bu yapılar zaman içinde konu ile ilgili araştırmaları artırmış, yeni keşiflerin yapılmasına vesile olmuştur.

Antik uygarlık hipotezleri

Antik uygarlık hipotezleri, Yonaguni su altı antik kenti hakkında yapıların insan yapımı olup olmadığını gösteren tartışmalardır. Bazı araştırmacılar, yapıların insan tarafından inşa edildiğine inanırken, diğerleri doğal olabileceğini savunuyorlar. Bazı kayaların kesilmiş gibi görünmesi kesinlikle insan müdahalesiyle ilgili gibi görünüyor. Ancak, diğer yapıların çevre şartlarından kaynaklanan doğal oluşumlar olduğu öne sürülüyor.

Hipotezlerin bir diğeri, Yonaguni’nin kayıp kıta Mu ile ilgili olduğudur. Bu görüş, insanların yapıları kıtanın batmasından önce inşa ettiğini öne sürer. Yine, bu hipotez üzerinde de farklı görüşler var.

Ancak, yapıların insan yapımı olabilmesinin mümkün olduğu gerçeğini düşündüğümüzde, bu su altı antik kenti gerçekten keşfedilmesi gereken bir yerdir. Antik uygarlık hipotezleri de bu antik kentte bulunan yapıların ve nesnelerin tarih öncesi medeniyetlerin var olabileceğine işaret eder.

Doğal kökenli olma ihtimali

Yonaguni Sunken Ruins, Japonya’daki su altı antik kentlerinden biridir ve birçok tartışmaya konu olmuştur. Yapıların insan yapımı olup olmadığı hala bilinmemektedir. Doğal kökenli olma ihtimali ise oldukça yüksektir. Deniz akıntıları ve kumtabakalarından kaynaklanan doğal erozyonun yapıları şekillendirdiği teorisi yaygındır. Yonaguni’deki yapıların bazıları kayaların kesilmemesi sonucu meydana gelen doğal çatlaklardan oluşmuş olabilir.

Ancak bu teoriye karşı çıkanlar da vardır. Bazı araştırmacılar, yapıların doğal olmadığını ve insan eliyle yapıldığını savunmaktadır. Yonaguni Sunken Ruins’te bulunan dikdörtgenler ve basamaklar, bazı insan yapımı yapılarla benzerlik göstermektedir. Ayrıca, bazı yapılar özellikle uzaktan bakıldığında insan şekillerini andırmaktadır.

Ancak tartışmalar devam etse de, yapıların doğal olma ihtimali daha yüksek görünmektedir. Bu antik kentin, ilk olarak insanlar tarafından inşa edildiği düşüncesi hala araştırmacıları meşgul etmektedir. Su altında olan kalıntılar, geçmişin gizemli sırlarını keşfetmek için büyük bir potansiyel taşımaktadır.

Baltic Sea Anomaly

Baltık Denizi Anomalisi olarak da bilinen bu gizemli yuvarlak nesne, denizin dibinde keşfedilmiştir. Nesne, yaklaşık 60 metre çapındadır ve daha önce hiç görülmemiş garip özelliklere sahiptir.

Bu gizemli yapı çevresinde bilim insanları tarafından pek çok teori geliştirilmiştir. Bunlardan bazıları, Baltık Denizi Anomalisi’nin deniz altındaki gizemli bir UFO olduğu, bir hatıra veya uygarlık kalıntısı olduğu ve hatta askeri bir cihaz olabileceği gibi.

Bilim insanları, nesne ile ilgili araştırmalarına devam ediyor. Görüntüler, nesnenin mantar şeklinde olduğunu gösteriyor ve nesnenin metalik bir yüzeye sahip olması, bu incelemeyi destekliyor. Ayrıca, nesnenin çevresindeki suyun bile bölgenin normalinden daha yüksek tuz içeriğine sahip olduğu da belirlendi.

Baltık Denizi Anomalisi’nin doğası hala belirsizliğini koruyor, ancak araştırmalar bu gizemli yapı hakkında daha fazla bilgi sağlayabilir. Belki de bir gün bu gizemli yapı hakkında tüm sırlar ortaya çıkacaktır.

Mantar şekline uygunluğu

Baltık Denizi Anomalisi’nin tam olarak ne olduğu hala net değil, ancak bazı gözlemciler, nesnenin mantar şeklinde olduğunu söylüyor. Bu, doğal bir oluşumdan ziyade insan yapımı bir şeyin varlığını düşündürüyor. Ancak her iki taraf da bu görüşte anlaşamıyor. Bazıları, bu şekil doğal bir süreç sonucu ortaya çıkabileceğini savunurken, diğer yanıtlayıcılar bu iddiayı reddediyorlar.

Baltık Denizi Anomalisi’nin şekli, nesnenin tam olarak ne olabileceğine dair sayısız hipotez öne sürülmesine neden oldu. Bazıları, nesnenin gemi, uçak veya teknolojik bir cihazın parçası olabileceğini düşünürken, diğerleri bunun sadece bir doğal oluşum olduğunu öne sürüyorlar. Bununla birlikte, mantar şekline uyumluluğu, birçok insanın bu iddiaya karşı çıkmasına neden oluyor.

Mantar şekline uygunluğu, birçoğu için bu nesnenin insan yapımı olabileceğini düşündürüyor. Ancak bazıları, doğal bir süreç sonucu oluşabilecek şekiller olduğunu söyleyerek tartışmaya katılıyorlar. Ne olursa olsun, Baltık Denizi Anomalisi’nin doğası hala tartışmalı ve sadece daha fazla araştırma ve keşif ile aydınlatılabilir.

UFO benzeri özelliklerinin incelenmesi

Baltık Denizi Anomalisi, gizemli bir nesne olarak bilinir ve çeşitli hipotezler üzerinde tartışılır. Bazı araştırmacılar, bu nesnenin UFO benzeri özelliklere sahip olduğuna ve bilinmeyen bir teknolojinin eseri olabileceğine inanmaktadır.

Bununla birlikte, diğer araştırmacılar ise nesnenin tamamen doğal bir oluşum olarak açıklanabileceğine inanmaktadır. Yapılan çalışmalarda, gölgelendirme, dalgaların etkisi ve deniz tabanındaki kumların bir araya gelmesi sonucu oluşan mantar şekli gibi çeşitli doğal nedenlerin olabileceği belirtilmektedir.

Bununla birlikte, nesnenin çevresindeki nesnelerin şekli ve büyüklüğüne göre, mükemmel bir daire şeklinde olması da tartışmaları beraberinde getirmektedir. Bazı araştırmacılar, nesnenin sadece bir kaya parçası olduğuna inanırken bazıları ise yapısının derinlerde yatan bir beyin çocuğu olduğunu düşünmektedir.

UFO benzeri özellikleri ve muhtemel doğal açıklamaları ile Baltık Denizi Anomalisi, hala gizemi koruyan su altı yapılarından biridir ve araştırmacıların ilgisini çekmeye devam etmektedir.

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir